9 Ocak 2015 Cuma

Sıkıcı adamım, İnsanlar beni severler, belki acırlar.
Dümdüzüm, sevgiye inanmam, herkese acırım,
siyah ve beyazlıktan değil, gıpgri hayatım.
unutulmaya müsait bir görüntünün içinde,
büyük cümlelerimi unutmaya soyunmuşum
ki herkes gibi olabileyim,
bir renk katabileyim griliğime.
ölümüm yakındır.
nefsimin dirayeti yoktur,
yaşamın anlamı bence çoktur,
geceleri uyumanın anlamı yoktur.
söyleyeceklerim de azaldı, dinlediklerim de,
tahammülsüzlüğüm içinde yuvarlanır,
sinir hücrelerim arasında hissederim yalnızlığımı.
bayadır birine aşık olmuşluğum yoktur.
denge hep varken aslında,
denge arayışı içinde dengemi kaybetmişliğim çoktur,
birini özlemişliğim de çoktur,
kavuşmuşluğum yoktur,
yalnızlık çoktur,
kendimi bir şeyin içinde eritmek yok.
inat çoktur da,
kendimi bırakmışlığım yoktur,
bira çoktur,
rakı az.
düşünce çoktur,
konuşma az.
siz çoksunuz,
ben 'yok'

3 Ocak 2015 Cumartesi


o minicik hayatına kocaman denizci hikayeleri uydurdun,
denizi övdün, maviyi gördün,
etme,

Sen mavi dedikçe, ben,
şiirden uzaklaştım,

Biz ona ulaşamayanız artık, maviye,
kocaman beton yığınlarında kaybolanız,
metro, telefon ve beyaz yakalar kaldı bir tek aydınlığımız,
etme mavi deme,
biz onun hayalini bile kuramayanız,

hangi maviyi gördün en son,
ya da nasıl bir mavi düşündün,

serinliği eskidendir bizde mavinin,
sen eskiyi hatırlattıkça ben,
şiirler kazırım ara sokaklara da
yine de maviyi en unutanım!

mavi deme, denizi gösterme,
bize uzak, gökler, maviler, deniztuzları,
yeter anlatma artık denizcilerin kahramanlıklarını,
gemileri bırak, gitsinler,
bilmiyor muyuz sanki her türlü denizci hikayesinin
yalanlarla örülü bir peri masalı olduğunu,
ufukların sonsuz olmadığını da öğrendik,
e bizim sonsuzluğumuz yine bir başka betona o zaman, daha yükseğe,
betonlar büyür biz küçülürüz,
kalplerimiz küçülür,
makinalar büyür,

e şimdi hangi betona karşı hangi mavi bu senin dediğin,
hangi makineye karşı hangi insan,
hangi don kişota karşı hangi değirmen,
gel sen de, ben değirmenden taraftayım,
şiir orda kalsın!



1 Ocak 2015 Perşembe

Su birikintileri arabaların asfaltta yüzdüğü görüntüsünü uyandırdı birden zihnimde. İnsanlarsa suyun üstünde yürüyor gibi. sanki hiç bitmeyecek yağmurlu günlerin ilk günü gibi henüz içinde olmadığım şehirdeyim. hayalini kurduğum, ama bir türlü benim olmayanı tam da ortasından yakaladım sonunda. Bir rüyaya ortasından dalmak gibi şu an benim için bu an. Asla eskisi gibi olmayacağım için mutluluktan uçuyorum, bir şekilde de bu eski halimin son anlarının tadını çıkarmaya çalışıyorum. bir ipin en ucundayım, diğer taraftan bir yolun en sonunda. Yaşamın ne olduğunu düşünüyorum bu sefer daha büyük bir belediyenin daha büyük bir otobüsünde, omzumu yağmur yağan otobüs camına yaslamış üç yaşındaki çocuğun meraklı içgüdüsüyle etrafı anlamaya çalışıyorum. Daha fazla insan var; bunun anlamı etrafımda daha fazla bilgi var. Bu bilgi akışı o kadar yoğun ki benim için; bunu anlayamazsınız. Ben anlatamam. Size buna ne kadar acıktığımı anlatamam, ama bu bilgi akışı anlamsız da geliyor bir yandan, bağlantısız, bolca sanrılı... Bu durumu karışık hale getiriyor, bir iki durak, bu karmaşıklığın nedeni üzerinde düşünüyorum. Öyle ki belki de ilk defa başım ağrıyor düşünmekten, bu ağrı beni heyecanlandırıyor adeta içine çekiyor beni. Bu kadar uyumsuzluğun arasında bu kadar çok bilgi ile bu başımdaki ağrı arasındaki uyum beni mutlu ediyor...