24 Ekim 2010 Pazar

uçur uçurtmacı

umut üzerine yazmayı uzun süre önce bırakmış gibiyim.
kırmızı ceketli eski bir gülümseme hatrına, kalemimden çıkan umut kelimesi..
öyle bi işlemişim ki ümidi yüzüne,
sanki unutmamak için, bir yere not bırakmış gibi..

ve hayat çığrından çıktı, dediğimde, havada bir tane uçurtma yoktu;
-diyecekmiydim bir gün böylesini,
ama dedim işte..-

okulunu seven bir ilkokul çocuğu havasından
uzun süre önce sıyrılmış gibiyim,
kadere 'felek' denilen zamanlara yaklaşmışım;
nefesimden ettiğim küfürleri duymakta,
keşkelerimi çoğaltmaktayım yakın geleceğimde,



kendine bile yetememekten şikayet eden uçurtmacı!
uçurtma anlamını değiştirdi..
eski dilinde şu birkaç kelime acıtıyor kulağını,
-yeniden-
''uçurtmayı uçuramayan uçurtmacı''
''uçurtmayı uçuramayan''

sen yine de kaybetme ümidini..
'uçamayan uçurtmalardan örülü bir hayatım var' deme..
biliyorum zor, ama bul biyerlerden yine o nadide ışığı,
ve herşeyden önce kendine umut ol!
ve uçur uçurtmacı..

mutluluk eken, hüzün biçer

banknotlar dolusu hüzün yağacak tepemize taş niyetine..
saçtığını mutluluk mu sanarsın?
ve sen!
gözyaşı niyetine banknot yağdıran!
boğaza karşı kıçımızı dayadığımız yere adını veren!
İşte! böyle uyuttun bizi yıllardır; boğaza karşı..

20 Ekim 2010 Çarşamba

bugun bi an gokkuşağı çıkacak sandım,
altından geçsem diye hayaller kurdum,
olmayan gökkuşağından..
uzun süreden beridir, var olandan öte,
ardını düşündüm gördüğümün,
ve bir an için de olsa çözdüm boğazımı sıkan,
kör düğümleri

bugün bi an gökkuşağı çıkacak sandım şehrin ortasından,
uçurtmamı uçurdum şah damarıma bağlayıp,
o kadar güvendim ki yağmura,
uçurtmamı emanet ettim..

19 Ekim 2010 Salı

saygı

sonu 'ovski' ile biten,
çılgın şairlere saygıyla
eğilerekten,
atilla ilhan'ın dizlerine kapanıyorum..

midemdeki karınca yürüyüşleri-3

kalbinizin 3 dakika daha atacağının garantisini verebilirmisiniz?

hiçbirşey kendiliğinden değildir, -o kazığı biri oraya koymuş olmalı-

3 dakika sonraki olası ölümüme selam ediyorum..

12 Ekim 2010 Salı

kulislerdeki aynalar

sahnelerde ne anlatılır?
ne anlatılır da gülersiniz insancıklar..
asıl oyun kulistedir,
ve bir tiyatro, kulisteki aynanın görüntüsü kadar gerçektir..
gerçek olan tek şeyse yalandır..
koskocaman bir yalan anlatılır sahnelerde..
sizi anlatır sahneler..
sağı sol ,solu sağ yapar ya aynalar..
onun gibi işte..

bir oyuncu düşünün,
düşündünüz mü?
size benzediği kadar oyuncudur..
aynadaki görüntünüz size benzediği kadar mı sizindir?
bir düşünün!

dünya gibi! basit mantık!
döndükçe yaşarsın..
gerçkten yalana,
doğrudan, yanlışa..
yaşamak mı istiyorsun?
o zaman şanslısın..
çünkü sen dönmezsin..
dünya zaten döner..

özlemek

özlemek,
uzun süre görememekten, sesini duyamamaktan...

özlemek,
yanında olsan bile gözlerinin içine bakamamaktan..

özlemek,
sarılamamaktan geceleri, üşümekten..
titremek, sadece titremekten üşümek,
sırf bu yüzden hasta olmak belki,
soluk alamamak bazen, hıçkırmak..
hıçkırıyorsun diye ağlamak belki özlemek..
bir eylül akşamı olabildik mi? ne dersin?
kuru yaprakları bile imrendirebilir miyiz birlikte yürüyüşlerimizde?
belki bir sonbahar resminin ahengiyiz?
ya da kışın?
farkedermiydi kış olsa ya da yaz?
ahengine kapılmışız dünyanın..
değişir.. mevsimler bile değişir o resimde de..
değişmeyen bir tek biz kalırmışız gibi,
imrendiren..

11 Ekim 2010 Pazartesi

..

ümidi öğrettiğiniz zaman..
bir insana umut aşıladığınız zaman..
çuvalınızdan bir parça..
herkese,
yetecek kadarmış sanki..
ama bir gün kendine kalmaz..
kalmazsa,
sen, sen olmazsın belki ama,
olacağına varırsın!

güvercin ve martının ortak kaderinde yazılıdır insanlığın kaderi

değişik bir gürültü oluşturdu minik adımların sesleri,
bağırışsız, çığlıksız, fısıltısızdı,
sessiz değildi..
martılar ki bu gürültüden huysuzlanırlar..
insanlar ki huysuz martıları sevmezler..
ama kimi insanlar vardır ki,
onlarda bir bütündür martı sesiyle deniz..
gözleri boyalı insanlar..
bilmezler martıların güvercin kalbiyle beslendiğini,
ve güvercinlerdir ki,
kalpleri bir bebeğinki kadar günahsızdır..
ve işte bir bebektir ki bir insan olur bir gün,
gürültünün bir parçası muhakkak,
ya martı sesini seven,
ya da sevmeyen..