3 Haziran 2014 Salı

Vapurları izleyen adam

Yağmur dindi. İskeleye yanaşmış vapurlardan insanlar başta teker teker ve gittikçe daha kalabalık bir şekilde inmeye başladılar. Belli sabit bir hızdan veya belli bir adım büyüklüğünden ziyade, vapurdan inen insanların adımları ve hızları birbirinden farklıydılar. Buna rağmen nasıl oluyordu da hepsi beraberce ve ortak hareket ediyor gibi gözüküyorlardı bir türlü anlam veremedim. İzlemeye devam ettim, ancak aralarından bazılarının güzel giyimlerini ve cinsel çekiciliklerini bir kenara bırakırsanız, birbirlerinden pek de farkları yok gibiydiler. Bir uçurumdan kayıp giden taş kitleleri gibi hızlıca akıp gittiler. İstanbul Boğaz silüetinden Üsküdar silüetine doğru hızla ilerleyen insanlar başlarını yukarı kaldırıp bunu izliyorlar mıydı bilinmez ama bu mekansal değişim o insanlar için pek bir anlam ifade ediyora benzemiyordu.

Çayımdan bir yudum aldım. Kafamı tekrar kaldırdığımda, içindekileri boşaltan vapurun bu sefer iskelede bekleyenleri hızlıca içine almasını izledim. Bu kısır döngüyü karnım acıkana kadar izleyebilirdim. Karnım acıkana kadar, çünkü ben karnım acıkınca sadece yemek yiyebilenlerdenim. Daima aklımda bir yemek beklentisi  olmuştur. Gün benim için her zaman bir sonraki öğünü beklemekle geçmiştir. Mutluluğum yediğim yemeği canımın istemesiyle fazlasıyla orantılıdır. Hayır, şişman değilim. Evet, her zaman böyle değildim. Sonradan bir tek bu kaldı. Yemek. Ve yine evet; böyle giderse şişmanlayacağım.  muhtemelen kolesterolden veya onun gibi bir şeyden öleceğim.

Günlerim hep böyle geçmez. Bugün Pazar. Malumunuzdur İstanbul gibi bir şehirde benim gibi saçma şeyleri aklından geçiren adamlar bu düşünceleri aklından yalnızca pazar günleri geçirebilir. Çünkü cumartesileri dinlenmekle geçer. Ve pazartesiden cumaya çalışmakla geçer.

Ben; Renan. İsmim gariptir. İnsanlar az kullanıldığından ötürü ismimin garip olduğunu düşünürler. Yol bilen anlamında. Bir hikayesi yok ismimin. Yine de İstanbul'da yıllarca çakılı kalacak olmamla bir bağlantısı olduğunu hep düşündüm ismimin.  İşim, beyaz gömlekle bir gökdelenin orta katlarındaki bir ofiste kendime ayrılmış küçük bir bölümde bütün gün çeşitli belgeler imzalamak, güzel kravatlar takmak ve daima traşlı olmak. İşimi sevmem. Genel olarak pek bir şey sevmem. Bu bakımdan oldukça profesyonel bir hayatım oldu bugüne kadar. Ama çayı severim.

İkinci vapur yolcularını indiriyor şimdi. Bu sefer vapurun kendisi bile daha telaşlı. çayımı yudumluyorum; soğumuş. Bir çay daha istiyorum; geliyor. Bu sırada kısır döngü devam ediyor. Başımı diğer yöne çeviriyorum, vapura yetişmeye çalışan insanların telaşları pazar günüme hareket katıyor. Güzel bir kadın vapuru kaçırıyor. Sinirlenmiş bir şekilde çantasıyla iskelenin camına yumruk atıyor. Vapurun gidişini onunla ben farklı gözlerle fakat beraber izliyoruz. Bir anlık kadına aşık olduğuma kendimi inandırıyorum, vapur gidince geçiyor. Sonra ben yine çayı soğuttuğumu farkediyorum, bir çay daha söylüyorum.

Gazetelerde yine bir yanda methiyeler, bir yanda küfürler. Yine beni ilgilendiren bir şey olmayan bir gazetenin sayfalarını daha hızlıca geçip gazeteyi çöpe atıyorum. Saate bakıyorum, akşam olmak üzere. Yağmur başladı.
Eve dönme vakti, ütü ve ona benzer şeylerin vakti. Pazar tamam. Şalterleri indiriyorum.

12a'daki kız

İstanbul'da toplu taşımanın tadı bir başkadır. Aslında daha çok toptan bir taşımadır, sabır tüketir, İstanbul'dan toptan taşınmaya yöneltir. Pılı pırtıyı toplayıp bırakıp gidesin gelir. Fakat ne mümkün, bilinir ki ortalama bir beyaz yakalı, hafif balık etli bir hatun olarak benim pılım pırtım benimle gelse de umutlar kalır. Bilinir. Ah İstanbul. Seni Çılgın. Sarışınlığımın bütün aptallığıyla sadece seninim. Sabahın köründe yaptığım bütün makyajlar senin için, bu parfümler senin için. Yakam: Beyaz daima. Gözümde gözlüğüm kolumda çantam, ceketim karizma: daima. Hem maaşım, hem kredi kartı borcum dolgun. Zengin koca mı lazım bana, belki biraz da olgun?

İşimde ilk gün değil, ama bugün de belki sonuncu gün. Kaç yıl oldu saymadım, kaç devir döndü bilmedim, kaç kez zam aldım, kaç hata yaptım, ne kadar değiştim, hiç bilmedim. Eskilerin en eskilerindeki çiçek çocuk ben, bu takım elbiseyi ne zaman geçirdim üstüme hiç bilmedim. Varsa oksa zengin koca, prim, kariyer derken muhtemeldir evde kalma. Beyaz yaka, daha çok para. eğ başı, yap işi, gel eve. uyu uyan makyaj yap. git işe gel işe. git zaman, git zaman... gidiyor zaman... gitti zaman...

İşte yine geldi 12A...