20 Kasım 2010 Cumartesi

hata

Bir daha asla yapamayacağın hataları
sakın yapma!
bir hatayı iki kez yapabiliyorsan,
aptal değilsin!
yapabileceğin hatayı bir kez daha yapma imkanın
olduğu ölçüsünde,
o hata önemsizdir.

beş karınca bir ağustos böceği

beş karıncalı bir hane,
keyfi cahillikleri keyfidir.
durum; cebindeki ekmek kırıntısı,
kulağında ağustos sesi,
bizim ağustos kandırmış mı dersin
karıncaları;
alem yapıyorlar kış vakti,
beş karınca bir ağustos böceği...

12 Kasım 2010 Cuma

kafiyesiz kasımlar..

artık soğumuş bir bardak çay bekler beni,
semtler arası transit yolculuk olarak algılamışımdır ben hep taksiciliği..
ve tabii ki bir de küfretmek serbestisi..

kasım'da güneş ısıtmazmı sanırdın paltolu..
kısa kollu gömleğimi büründüm bugun üzerime..
istanbul can yakar gibi yakıyor mübarek..

salak bir mutluluk var bugun içimde..
salak bir mutluluk olur mu?
mutluluk zaten salakça birşeydir!
gülümsememin nedeni mutlu olmamızdan mı?
adam olanı güzel olan gülümsetir!

hadi bir bira aç da serinleyelim..

9 Kasım 2010 Salı

çırpınışlar

kendi kendisine bile yetemiyordu zaman,
çırpınışlar zamana ayak uydurmak için,
belki bir gün birkaç saat de olsa fazladan,
uyuyabilmek için...

8 Kasım 2010 Pazartesi

sorular mimlenmişti, iki dudak arasında paketlendiler. görülmedi böylesi..
ya çıkacaktı ağızdan, ya yutulucaktı, ya da ağızda çürüyecektiler!
onlar sorulmayı beklediler, dilin altına yığıldılar, görülmedi böylesi!
kimi çıktı ağızdan, kimi yutuldu, kimiyse ağızda çürük şimdi...

soruldu da ne oldu?
bulunmuşmudur cevabı?
cevaplarını kendi bulmaya terkedildiler!
-görülmedi böylesi-
-ya yutulunalar unutuldu mu? dedi mi birisi,
cevabını bilse de duymak istiyor gibiydi..
yutan sustu,
zaten kimse dinlemediğindendir ki belli;
sadece sustu!
içinden konuştu ama:
-yuttuklarının olduğu yerden!-
geriye kalanlarsa ağızda yara..